-Adıyaman’ın Çelikhan ilçesine bağlı Mutlu Köyü de depremin en acı durumunu yaşadı. Depremle birlikte bir çok ev, köyün üzerine yıkılan dağın altında kaldı. Depreme kocası, kayınpederi ve 4 çocuğu ile birlikte Mutlu köyündeki evlerinde yakalanan 28 yaşındaki Hatice Ücal, deprem anında yaşadıkları o anları anlattı.
-43 kişinin vefat ettiği Mutlu Köyündeki 23 kişinin yakın akrabaları olduğunu belirten Hatice Ücal, “Köyümüzde resmen dağ devrilmişti. Çoğu ev dağın altında kalmıştı. Rabbim bir daha bunu yaşatmasın inşallah. Vurduğu an yıktı. Ben oğlumun su, su diye seslenmesi seslerini unutamıyorum. Tavandan tamlayan yağmur damlalarına elimi sürerek çocukların ağızlarını ıslatmaya çalıştım, susuzluktan ölmesinler diye” dedi.
Kahramanmaraş merkezli 7,7 büyüklüğündeki ilk depremde Mutlu Köyünde evlerin büyük bir bölümü yıkıldı veya köyün üzerine kayan dağın enkazları altında kaldı. Ücal aileside Mutlu köyünde yaşıyordu. 28 yaşındaki Hatice Ücal, 33 yaşındaki kocası Mahmut, 10 yaşındaki kızı Gülseren, 8 yaşındaki oğlu Muhammet, 3 yaşındaki oğlu Onur ve 1.5 yaşındaki oğlu Osman ve kayınpederi ile birlikte depremi yaşadı. Kocası ve 2 çocuğu depremin ikinci günü, kendisi ise 2 çocuğu ile birlikte depremin dördüncü günü enkazdan kurtarılan Hatice Ücal, kayınpederinin ise enkazda kalarak öldüğünü ve son olarak birbirlerine seslendiklerinde helalleştiklerini ifade etti.
Mutlu Köyündeki tüm cenazeler, o süreçte Malatya’ya getirilmiş ve Malatya Şehir Mezarlığında ayrı bir parselde toprağa verilmişti.
Ücal ailesi ise depremden sonra Malatya’da kaldı ve Tecde-Şentepe’de AFAD tarafından verilen konteynerde yaşam mücadelelerini sürdürüyorlar. Depremzede aileye Kızılay Malatya Şubesi tarafından da yardım ve ihtiyaçlar sağlanmaya çalışılıyor.
-“İnekler bağırıyordu, gidip bakıp geldim, ev üzerimize yıkıldı”
Hatice Ücal deprem anını anlatarak, “O gece inekler bağırıyordu. Kayınpederim, ‘Git gel, bu inikler niye bağırıyor’ dedi. Gidip, geliyorum, inekler bağırıyor. Sonradan gelip yatmaya çalıştım, uykum gelmedi. O arada içeri girdiğimde sanki bir araba çalıştırma sesi geldi. Yatak odasının kapısının önündeydim. Eşim Mahmut’a ‘Kalk deprem oluyor’ dedim. Mahmut, çocuklarımız Osman ve Muhammet’i almış, nasıl aldıysa ben artık onu da bilmiyorum. Eşimin nasıl geçtiğini görmedim. Bende diğer çocukların yanına koştum, barı onları kurtlarıyım, dedi. Ben çocukların, Onurun ve Gülseren’in üzerine koştum, gar dolabı tamamen üzerime çöktü. Zaten deprem diye bir şey yoktu, yani deprem sallanır ya bu sallanmadı hani bomba gibi patladı, nasıl patladığı anda hepsi bizim üzerimize çöktü.3 yaşındaki oğlumun üzerine duvar devrilmişti. Kızım yerde yatıyordu. Kızım uyuyordu, depremin şiddeti ile uyandı. ‘Anne ben ölmek istemiyorum’ dedi. Eşim salona geçmiş oda bağırıyor. Seslerimizi birbirimize ulaştırmaya çalışıyoruz ama, komşularımıza ulaştıramıyorduk. Kızımı ağzındaki enkaz parçalarını çıkartım. Eşime bağırdım, ‘Muhammet’ yok dedim. Eşim, ‘Muhammet yanımda, Osman’da kucağımda’ dedi. ‘Salon üzerimize çöktü, bizde enkazdayız’ dedi. Kayınpederim o odasından kaçmış balkona geçmiş. Balkona koşarken aşağıya fırlatmış, dut ağacının üzerine atmış. Kayınpederim bağırıyor, eşim bağırıyor. Eşim ikinci gün enkaz da çıktı, kendi imkanlarıyla birlikte çıktı. Onlar merkeze gitmişlerdi, köy meydanına. Artık bizimde öldüğümüzü zannetmişler. Bende onların öldüğünü zannettim. Kayınpederim 2 gün sağdı, sürekli bağırıyordu, ‘beni çıkarın’ diye. 3. Günün gecesi kayınpederimin sesleri kesildi. Kayınpederim sesi kesilmeden önce, ‘Gel beni kurtar’ dedi. Bende, ‘Bende enkazın altındayım, çıkaramam seni’ dedim. Hâlleştik. Sesler kesildi, ben kayınpederimin artık öldüğünü sandım. Evin arka kısmı tamamen üzerimize geliyordu.” İfadelerini kaydetti.
-“Aman Allah’ım köy meydanı nasıl, hepsi cenaze, okulun içi hep cenaze doluydu. Köyün yarısı ölmüş”
Hatice Ücal şöyle devam etti, “Çamaşır makinesi, yatak odasının kapısını yanındaydı, enkazı kazarak, çamaşır makinesinin olduğu boşluk alana ulaştım ve çocukları da oraya götürdüm. Yaşamamız mucizeydi. Bizim önceki buldurduğumuz alana daha sonra büyük bir taş düştü ve orası tamamen çöktü. Biz bir gün kapı ile çamaşır makinesinin arasında kaldık. Dördüncü gün, enkazın üzerinden sesler gelmeye başladı. Görümcemin eşi bağırıyordu. Çocuklarım üşümesin diye sürekli ellerini ovalıyordum. Sonra bizi enkazdan çıkarttılar, dördüncü gün. Meğer tüm komşularımız ölmüş, o güne kadar cenazeleri enkazlardan çıkartıyorlarmış. Bizden sonrada 3 ev daha vardı. Bizden sonrada o evlere baktılar. Eşimin amcaları, gelinleri, torunları hiçbiri sağ çıkmamış. 4 aileden birisi sağ çıkmamış. Eşimin abisi, hanımı, gelini, 4 tane torunu, 4 aylık bebek, hiçbiri sağ çıkmadı. Bizi kurtarırken, 2 saat boyunca enkazı kazmaya çalıştılar. Depremin ikinci günü Kur’an-ı Kerimimizi yanımızda bulduk. Kur’an-ı Kerim ile birlikte önce oğlu Onur’u kurtardılar, sonra Gülseren’i verdim, sonra beni çıkarttılar. Benim ayaklarım tutmuyordu, ayaklarım kırılmıştı, kızımın da ayaklarında kırık vardı. Battaniyeye sararak köy meydanına götürdüler. Aman Allah’ım köy meydanı nasıl, hepsi cenaze, okulun içi hep cenaze doluydu. Köyün yarısı ölmüş. Anlatmaya kelimeler yetmez. Kayınpederimin de cenazesini beşinci gün çıkarttılar. Askeri helikopter ile bizi hastaneye getirdiler. Helikopter önce inemedi, diğer gün inebildi. Bizim köy de merkezde sadece 43 kişi vefat etti. Bizim aileden de 23 kişiyi kaybettik. Depremden sonra Malatya’da kaldık. Şu anda Tecde’de AFAD tarafından verilen konteyner de kalıyoruz.”
-“ Ben oğlumun su, su diye seslenmesi seslerini unutamıyorum”
Hatice Ücal, “Şuanda psikolojim gayet yerinde, ama acım var. Bu acı kelimelerle anlatılmaz. Çünkü az insan ölmedi. Deremden korkmuyorum, vademiz dolmuşsa öleceğiz. Köyümüzde resmen dağ devrilmişti. Çoğu ev dağın altında kalmıştı. Rabbim bir daha bunu yaşatmasın inşallah. Vurduğu an yıktı. Ben oğlumun su, su diye seslenmesi seslerini unutamıyorum. Tavandan tamlayan yağmur damlalarına elimi sürerek çocukların ağızlarını ıslatmaya çalıştım, susuzluktan ölmesinler diye. O an sadece aklımıza su geliyordu.” dedi.