Malatya’da 18 Nisan 2007’de 1’i Alman 3 kişinin öldürüldüğü ve kamuoyunda Zirve Yayınevi cinayetleri olarak bilinen olay nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, görevi kötüye kullanma, görevi ihmal ve soruşturmanın gizliliğini ihlal etme suçlarından dönemin Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı İsmail Aksoy’unda bulunduğu dönemin hakim ve savcılarına yönelik dava Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde devam ediyor.
Zirve Yayınevi Cinayetleri yargılamasına sonradan dahil edilen Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Malatya eski İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Mehmet Ülger, Malatya eski İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yarbay Haydar Yeşil, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Ruhi Abat, bazı astsubay ve Uzman çavuşlar olmak üzere toplam 13 kişi, yaklaşık 4’er yıl hapis cezası yatmış, ancak yargılama sonucunda beraat etmişti.
Mağdurlar, aynı zamanda hepsi FETÖ’den ihraç olan dönemin hakim ve savcıları hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu’na şikayette bulunmuş ve bu hakim ve savcılar hakkında Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde dava açılmıştı.
Mağdurlar Dönemin Malatya İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Mehmet Ülger ile İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat’ın da katıldığı Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde gerçekleşen duruşmada İstanbul Anadolu 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nde SEGBİS üzerinden bağlanarak savunma yapan ve FETÖ’den ihraç ve hükümlü İsmail Aksoy, hakkındaki tüm iddiaları ret etti.
Duruşmada söz alan İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat, “İsmail Aksoy sen gerek savunmanı gerekse şahsıma yönelik iddianame formatındaki iftiranameyi dayandırdığın, İlker Çınar’ın teslim ettiği iddia olunan 2 GB kapasiteli flash bellek’de yer aldığı iddia olunan dijital malzemelerdir. Senin mağdur ettiğin bu dosyanın da mağdurları olan müştekiler 17 Mart 2011 tarihinde sabahın erken saatlerinde gözaltına alınmışlar ve 21 Mart 2011 tarihine kadar göz altında kalmışlar ve 21 Mart 20011 tarihinde de tutuklanmışlardır. Yani 17 Mart 2011 tarihi sabahın erken saatlerinden itibaren gözaltı ve tutuklanma süreçleridir. Ama sözde suç delili 2 GB kapasiteli Flash Bellek’te 17 Mart 2011 tarihinde saat 16:30’da oluşturulmuş 6 klasör dijital malzeme var. Gözaltında olan müştekiler sizce bu dijitalleri gözaltında iken mi oluşturdular?” sorusunu yöneltti.
Abat, “Aynı dijital bilgi depolama aygıtı içerisinde 2049 yılında oluşturulmuş dijital malzemeler hatta 1601 yılında çıktısı alınmış dijital malzemeler bulunmaktadır. Bunları nasıl sözde delil olarak kullandın?” sorusunu da yöneltti. Ancak FETÖ’den hükümlü eski savcı İsmail Aksoy, bunları görmediğini iddia etti.
Abat, “İsmail Aksoy FETÖ ile ne zamandan beri iltisaklısın?” sorusuna İsmail Aksoy; “Ben FETÖ ile iltisaklı değilim” yanıtını verince, Abat, “Ama FETÖ örgüt üyeliğinden 10 yıl altı ay kesinleşmiş cezanız var, buna ne diyeceksiniz?” sorunu sordu. İsmail Aksoy bu soruya da, “Ben onu kabul etmiyorum.” deyince Ruhi Abat bu kez karşı bir soru daha sordu, “Sen bağımsız Türk yargısının verdiği kararları kabul etmiyor musun.? Bağımsız Türk yargısının verdiği kararları kabul etmiyor olman beni şaşırtmadı, çünkü sen yalancı şahit İlker Çınar’ın ordudan yargı kararıyla atılmış olmasına dair yargı kararlarını da kabul etmemiş ve Ordunun sözde istihbarat elemanı olarak işlem yapmış ve her söylediğini delil saymıştın” dedi.
Duruşma salonunda Ruhi Abat’ın sorduğu ve İsmail Aksoy’un cevap veremediği bazı sorular şu şekilde;
“-Hazırladığın iddianame çöktü ve sana suç olarak geri döndü. İtham ettiğin insanlar beraat etti Yüce Türk Yargısı tarafından da kesinleşti. Sen hala hiçbir pişmanlık emaresi göstermeden aynı şeyleri tekrar etmeye devam ediyorsun? Bütün iddiaların somut delilden yoksun hayali ve art niyetli iftiralardan ibaret olduğu için hedef seçtiğin insanları hürriyetinden yoksun bıraktığın da ispatlanmış oldu. Buna rağmen iftiralarını tekrarlamak suretiyle suçta ısrar ediyorsun, Neye güveniyorsun?
-Sen Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız yargısına mı yoksa paralel yargıya mı güveniyorsun? Türkiye Cumhuriyetinde bir tek yargı vardır o da bağımsız Türk yargısıdır. Sen bağımsız Türk Yargısının verdiği karara rağmen hala hukuksuzluk ve iftira denizinden çöp topluyorsun? Sen Türk yargısına güvenmiyor musun?
-Seferberlik Tetkik Kurulu ya da Kozmik Oda’dan hukuksuz olarak alınan sefer görev yazılarını bir cinayet dosyasına yerleştirmeniz Türkiye’yi işgale hazır hale getirmek değil de nedir? Bu bir Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya teşebbüs değil de nedir?
-15 Temmuz’da Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya tam teşebbüs etmiş menfur bir örgütün üyesi olmaktan ceza aldınız hala bu terör örgütüne Cemaat diyorsunuz? Bu da bahse konu suçları sehven değil taamüden işlediğinizin ve herhangi bir pişmanlık emaresi göstermediğinizin delili değil midir?
-İddianame henüz çıkmadan önce Adem Yavuz Arslan’nın yayımladığı kitapta iddianamedeki bilgileri yayımlamasını nasıl izah ediyorsunuz? Gizliliğin ihlali değil mi? Neden İşlem yapmadınız? Sizi bu görevinizi yapmaktan engelleyen neydi? Siz dosyayı en iyi bilen bir insan olarak daha önceden soruşturmanın gizliliğini bilerek ve taammüden ihlal etmiş birisiyle işbirliği yapmanızı hukukçu kimliğinizle nasıl bağdaştırıyorsunuz?
-İstanbul ekibinin hazırlamış olduğu sözde bilirkişi raporlarında özellikle 26. Klasörde mündemiç 2 GB kapasiteli bilgi depolama aygıtında (Flaş Bellek) 2040 yılında oluşturulmuş, 2049 yılında son erişim tarihi, 1061 yılında çıktısı alınmış, ben tutuklandıktan sonra oluşturulmuş dijitaller bulunmaktadır.
-MİT’dan geldiği iddia olunan kozmik oda bilgilerini içeren klasörlerin dosyada ne işi var?
-“Dinlerarası Diyalog Söyleminin Tartışma Noktaları” isimli makalemin bir cinayet dosyasında ne işi var? AK Parti hükümeti ile sözde alakasını nasıl kurdun?
-Savunmanızın 9 sayfasında “Savunmam alınmadan kovuşturma izni ve soruşturma açıldığından bahsediyorsun” Sen 14 kez İlker Çınar’ın yüklemeli ve yönlendirmeli ifadsini dosyaya yerleştirmene rağmen neden bir kez bile olsa başta şahsım olmak üzere mağdur ettiğin insanların ifadesine bile başvurmadan iddianame hazırlayıp doğrudan kovuşturmanın içine attın?
-1998 yılında yayımlanan bir makaleyi 2002 yılında iktidara gelen AK Parti aleyhine yazdığımı iddia etmek suç uydurmak ve görevi kötüye kullanmak konu hakkında hiç araştırma yapmadan AK Parti sözde karşıtı olduğuma delil yapmak en hafif tabiriyle görevi savsaklamak değil de nedir?
Dönemin Malatya İl Jandarma Komutanı Albay Mehmet Ülger’in yönetmiş olduğu bazı sorular ise şu şekilde;
-Bizler hakkında suç uydurmak için Hayrettin Kısa ve ekibi olarak örgütsel amaçlarınıza ulaşmak için her şeyi yapmışsınız. Sizlerin kasıtlı olarak örgütün hedef seçtiği bizlerin tasfiye edilerek örgüt mensubu askeri personelin önünü açmaya yönelik bir eylem olduğu görülmekte. Bu konuda ne diyeceksiniz?
-Zirve Cinayetlerinin arkasında yabancı istihbarat servislerinin olduğuna ilişkin bilgi ve belgeleri neden dikkate almadınız? Bu konuda neden soruşturma yapmadınız? Bu durumun üzerini neden örttünüz?
-İlker Çınar’ın tehdit ve şantajla yalancı tanıklığa zorlandığını ilişkin somut bilgi ve belgeleri neden görmezden geldiniz? Hayrettin Kısa ve ekibi ile birlikte İlker Çınar’ın Adem Yavuz Aslan hakkında yapmış olduğu suç duyurusunu neden inkar ettiniz?
Duruşma Şubat 2024 tarihine ertelendi.