Anayasa Mahkemesinden Sebahat Tuncel kararı, “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali yok”
Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile birlikte Silahlı terör örgütüne üye olmak ve silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçlarından haklarında verilen mahkumiyet kararları bozularak yeniden yargılanan ve dava dosyası Temmuz 2021’de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki kobani dosyası ile birleştirilen eski Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in yaptığı başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi verdiği karar da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine hükmetti
Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesince, 1 Şubat 2019'da eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, "terör örgütüne üye olmak ve terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından 14 yıl 3 ay, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de aynı suçlardan 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Verilen hüküm, Tuncel ve Kışanak hakkındaki başka dava dosyaları nedeniyle bozulmuş ve yargılama yeniden yapılmış, ancak her iki sanık hakkında Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Kobani dosyasındaki suçlamalar nedeniyle, Malatya’daki davanın Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilgili dava ile birleştirilmesine karar verilmişti.
Halen tutuklu bulunan Sebahat Tuncel’in 17 Mayıs 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı “Tutuklama talebinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği” iddiasıyla yaptığı başvuru sonuçlandı.
Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararına göre; dava dosyasını görüldüğü Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hukuki ve fiili bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın dosyasının Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde sanığında yargılandığı dava ile birleştirilmesine karar verildiği hatırlattırılarak, davanın halen Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiği kaydedildi.
Anayasa Mahkemesi Kararının gerekçesinde; delillerin toplanmasındaki güçlük ile başvurucu hakkındaki suçlamaların sayısı ve mahiyetinin soruşturma/kovuşturma süreçlerinde tutuklama tedbirine başvurma ihtiyacını artırdığı ve anılan süreçlerin cereyanında bir özensizliğin bulunmadığı belirtilerek, “Tutukluluğun ön şartı olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirti ile hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin ve tedbirin ölçülülüğünün belirtilmesi bakımından başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması hususları bir bütün olarak dikkate alındığında yaklaşık 3 yıl 10 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.” İfadelerine yer verildi.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının gerekçesinde, “Başvurucunun tutukluluk hâlinin siyasi bir amaçla sürdürüldüğü ve devam eden süreç nedeniyle ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının incelenmesi gerekli görülmemiştir.” denildi.
Anayasa Mahkemesi’nin oy birliği ile verdiği hükümde, “Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle” red ederek, Anayasa’nın 19. Maddesindeki yedinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine hükmetti.