Asuman Sarıtaç

KAYBOLAN TOPLUMSAL BİR FREN: UTANMA DUYGUSU

KAYBOLAN TOPLUMSAL BİR FREN: UTANMA DUYGUSU
A- A+ PAYLAŞ
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit

Asuman Sarıtaç 
Maldia Ortak Akıl ve İrade Derneği Kurucu Başkanı

Bir toplumun çöküşü, çoğu zaman büyük bir ekonomik krizle, savaşla ya da doğal afetle başlamaz. Çöküş, daha sessiz ve görünmez bir yerden, kalplerdeki utanma duygusunun erozyona uğramasıyla başlar. Utanma, insanı ahlaka bağlayan görünmeyen bir iptir. Bu ip koptuğunda, bireyler her şeyi yapabilir hâle gelir; toplum ise her şeyi kabullenebilir.

Siyasette, kamuda ve toplumsal hayatta utanmanın kaybı, sadece bireysel bir erdemin değil, bir milletin vicdanının da kaybıdır.

Demokratik sistemler, sadece hukukla değil, aynı zamanda utanma duygusuyla ayakta kalır. Bir siyasetçi, yaptığı yanlışın yasal yaptırımı olmasa dahi, halkın yüzüne bakamamaktan utanırsa istifa eder. 
Bir kamu görevlisi, vicdanında rahatsızlık duyuyorsa, yetkisini kötüye kullanmışsa istifa eder. 
Fakat utanma duygusu yitirilmişse, makamlar pervasızlığa kalkan olur.

Bugün ülkemizde yolsuzluğun, liyakatsizliğin ve çürümenin “normalleşmesi”, utanmanın normalden dışlanmasıyla başlamıştır. 
Eskiden gizli yapılana bugün kürsüden övgüyle sahip çıkılıyor. Çünkü utanacak bir vicdan, yüz kızartacak bir toplumsal refleks maalesef ki kalmadı.

Kamu görevlisi olmak, halkın emanetini taşımaktır. Bu emanet, sadece bir görev tanımı değil, aynı zamanda bir ahlaki sorumluluktur. Bir devlet memuru ya da yönetici, hata yaptığında, “nasıl olsa ceza görmem” diyebiliyorsa; bunun arkasında utanmayı yitirmiş bir yönetim kültürü vardır. Oysa gerçek kamu ahlakı, yasa öncesi utanma ile başlar.

Bir yerel yönetici, bir bürokrat, bir başkan, bir müdür ailesinden birini, yandaşını veya bir akrabasını işe alırken hiç çekinmiyorsa, bir yönetici usulsüzlükleri örtmekte beis görmüyorsa, bir milletvekili halktan koptuğu hâlde koltuğa yapışıp başka önemli makamlara da göz dikiyorsa burada eksik olan sadece adalet değil, utanma duygusudur.

Toplum, bireylerin utanma duygusuyla kendi kendini denetlediği görünmez bir sözleşmeyle ayakta durur. Yolda yere çöp atmamak, sıraya saygı duymak, yüksek sesle etrafı rahatsız etmemek, komşunun hakkını gözetmek gibi küçük görünen davranışların arkasında aslında büyük bir utanma kültürü vardır. Bu kültür, yok olduğunda artık toplumsal çürüme başlamıştır.

Eskiden insanlar “el ne der?” diye düşünürken, bugün “ne derlerse desinler” özgüvensizliğini cesaret zanneder oldular. Oysa “el ne der?” kaygısı, çoğu zaman ahlaki bir otokontroldür. Bizi başkalarının gözünde değil, kendi vicdanımızda insan tutar.

Utanmak zayıflık değil, güçtür. Çünkü ancak bir vicdanı olan utanabilir. Siyasette, kamuda ve toplumda yeniden bir ahlaki diriliş isteniyorsa, ilk adım utanma duygusunu yüceltmek olmalıdır.

Çocuklarımıza “hiç utanmıyor musun?” cümlesini sadece azar için değil, bir değer öğretisi olarak kullanmalıyız. 
Siyasetçiden, yöneticiden, komşudan, hatta kendimizden utanabilmeyi yeniden öğrenmeliyiz. Çünkü utanmayan insan, her şeyi yapabilir; utanmayan toplum ise her şeye razı olabilir.

Utanmak, insan kalabilmenin son eşiğidir. O eşiği geçtik mi, geriye sadece maskesiz bir çürüme kalır.

Ve belki de bu çağda en büyük cesaret, hâlâ utanabiliyor olmaktır.

 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Asuman Sarıtaç yazıları